Dohaycan Derneği Akçakoca'da bir avuç sivil toplum gönüllüsü tarafından kuruldu. Amacı; doğal dengeyi, çevreyi korumak, kendini koruyamayan ( İNSAN DAHİL) tüm canlıların yaşamını onurlu bir şekilde sürdürebilmeleri için toplumun VİCDANINDA farkındalık yaratabilmekti. İnsanların sadece kendi dertlerine odaklandığı, komşunun bile derdiyle ilgilenmekten vazgeçtiği bir çağda bu biraz da DON KİŞOT olmaktı.
Dohaycan'a herzaman destek veren sevgili dostumuz Uzman Psikolog Dilek Aydoğan Direk arkadaşımızın Dohaycan hakkında yazdığı makale bizleri çok duygulandırdı. Bu makalenin gönüllü sayımızı arttırması, vicdanlı insanların artık seyirci olmaktan vazgeçerek; Dohaycan'ın felsefesini daha ileriye taşıması umuduyla paylaşıyoruz. Kendisine çok teşekkür ederiz.
KOSKOCA DÜNYADA BİR AVUÇ YERE SIĞDIRAMADIKLARIMIZ
Dohaycan.. Akçakoca’da varlığı ile güven veren, vicdani
erklerle beraber farkındalığı yükselten, onlarca insanın vicdani yükünü
sırtlayan bir avuç yürek işçisi…
Sokaktaki bir cana yardımcı olmak isteyen bir vatandaştan
tutun da, kendi sahiplendiğinin sorumluluğunu atmaya çalışan bir vatandaşa
kadar; sıkıntısını, şikâyetini anlatandan tutun da muhatap bulamadığından
içindeki öfkeyi kusmak için klavye şövalyeliğine soyunanlara kadar her yumakta
düğümleri çözmeye çalışan bir avuç insan.. Sokakta yaşam mücadelesi veren
canlara mama alabilmek için işe girip çalışanı da var içlerinde, bambaşka bir
hayat düşlerken sokakta gördüğü muhtaçlık seviyesiyle hayatından ve hayallerinden
feragat edip emanet hayatlar yaşayanı da.. Milyarlar verseniz parayla
sağlayamayacağınız özveri ve disiplinle büyüttü bir avuç insan burada bu
güveni. Evleri de barınağa döndü, yürekleri de.. İstedikleri çok şey değildi
aslında; elini yüreğine götürebilen ve orada soluklanabilen herkesin isteyeceği
kadardı, yaşam hakkıydı.. Sana, bana olduğu gibi Allah’ın yarattığı her can
için yaşam hakkıydı…
Sahi biz ne zaman bu hale geldik? Kuşu ölen bir çocuğa
taziyeye giden insan değil miydi peygamberimiz? “4 ayağı yere basanlar, 2
kanadı ile uçanlar, toprağa kök salanları da ben yarattım. Onların da hisleri
duyguları var. Korumasını size bıraktım.” demiyor muydu EN’AM suresi?
Peygamberimiz (S.A.V)’in Uhud seferinde sokakta bulduğu ve himayesine aldığı
kediye koyduğu isim değil miydi Müezza? Altmış üç yıllık yaşamının en büyük
zaferine giderken yolda yeni doğum yapmış dişi bir köpek ve yavrularını görünce
on bin kişilik Fetih ordusunun istikametini değiştiren Hz. Muhammed (S.A.V)
bize yol gösteren değil miydi? “Yeryüzündekilere merhamet edin ki, göktekiler
de size merhamet etsin.” dememiş miydi Hadis-i Şerif? “Dünyada biri üşüyorsa,
sen ısınamazsın!” dememiş miydi Mevlana?
Bu inceliklerle yaşayan atalarımızdan içinde ince bir
merhamet duygusu uyandırmaya çalıştığımız torunlarına.. Ne kadar çok yol kat
etmiş insanoğlu meğerse istikametin yönü sapsa da yürüdüğü yola bakmak doyurmuş
ruhunu.. Bu merhamet dolu atalardan sokağa bir kap su ve yemek bırakmanın
verdiği huzuru yüreğinde hiç hissetmemiş ama konulan kapları tekmelerken,
koyanları ve ona muhtaç olanları gözüyle, diliyle ve eliyle zehirlerken tüm
gücünü kullanmaktan çekinmeyen insanoğluna uzanan köprüde ne çok şey yitirilmiş
aslında! Yitirilmiş, yitirildi, yitiriliyor… İnsanlık dışı önlemler geliştiren
insan evladı bunları normalize ettikçe insanlıktan uzaklaştığını da anlayamaz
oldu. Ölen insanlık değildi, ölen insana en çok yakışan değerlerdi.. Ölen üstün
bir varlık olarak kabul edilen insana atfedilen ve bahşedilen, ancak kendisi
büyüdükçe bu atıfları taşıyamayacak kadar küçülen ve değersizleşen kullardı…
Boynuzu için öldürülen gergedanlar; mışıl mışıl uyumak için
kaz tüyünü tercih eden insan evladı için canlı canlı tüyleri yolunan kazlar,
adına spor denilen av merakına kurban edilen ve nesli tükenmekte olan bir sürü
can; havai fişeklerle kalp krizi geçirerek ölen binlerce kuş, kedi ve köpek;
konmasın, pislemesin diye demir ve duvar üstlerine yerleştirilen çivili
tuzaklarda can çekişen binlerce kuş; zevk için kulakları, kuyrukları, patileri
kesilen ve bunu resmedip sadist zevkleriyle ego tatmini yaşayan cahillere
kurban verdiğimiz nice can.. Okurken bile irkilmediyse ruhunuz, merhamet
etmediğiniz canların ahde vefasını hatırlayınız. İzmir adliyesinde her gün
kendisini besleyen polisimiz Fethi SEKİN’in şehit olduğu yerde yağmur altında
günlerce bekleyen kara can hiç dokunmadıysa yüreğinize; kazada ölen sahibinin
tabutunun başından bir an olsun ayrılmayan, başını tabuta yaslayarak ağlayan
atı görmediyse gözlüğünü taktığınız o at; cenaze arabasının peşinden camiye kadar
koşturan o vefalı köpek sızlatmadıysa burnunuzun direğini, yaşadığınızı
sanmayın sakın.
Peki ya bilimsel çalışmalar, onlar ne zaman unutuldu? Bir
kediyi okşamanın kan basıncını düşürdüğü (Friedmann, 1983; Anderson, 1992)
bilimsel olarak ispatlanmamış mıydı? Evcil hayvan sahiplerinin kanlarındaki
kolesterol ve trigliserid düzeylerinin beslemeyenlere göre çok daha düşük
(Anderson, 1992) olduğu kanıtlanmamış mıydı? Alzheimer Hastası olan kişilerde
balıklarla yapılan terapiler sonrasında hastalığın olumsuz etkilerinde azalma
olduğu (Beck, 2002) açıklanmamış mıydı? Köpeklerin stres tedavisinde koruyucu
ve tedavi edici rolleri ( Allen, 1991) ile kalp ve solunum sağlığına yardımcı
olduğu gerçeği (Cole, 2005) duyurulmamış mıydı?
Koskoca dünyada bir avuç yere sığdıramadıklarımız onlar,
bakışlarındaki o tarifsiz hissi tadamamışların mücadelesinde.. Cam kırıklarını
bir lokma yemek bulabilmek için çöp karıştıran hayvanların ağzı ve patileri
kesilmesin diye gazetelere sarmalayıp atan insanların hatırına dönüyor işte bu
dünya.. Artan yemeklerini hayvanlarla paylaşmak için çöp ya da kürdan atmayan
ve bir pirinç tanesini zayi etmeyen insanların hatırına..
Bir gece üstünüzü örtmeden yatın bakalım yatağınızda, ertesi
gün sokaktaki hayvanlara karşı değişmiyorsa bakışınız kaybettiğiniz şey asla
geri kazanamayacağınız türden bir şey…
Uzm.Psk.Dilek Aydoğan Direk
TEŞEKKÜRLER DİLEK AYDOĞAN DİREK